CONTORIUM madeni ve dünyanın Türkiye üzerindeki oyunu

 Avatarı

Cezve is offline          

Duhül
Jan 2009
İkamet
Sokaklarda!!!
Gönderi
2,149
Blog Yazıları
7

Esas CONTORIUM madeni ve dünyanın Türkiye üzerindeki oyunu

> > IRAK’IN İŞGAL EDİLMESİNDEN SONRA ACABA ABD NEREYE YÖNELECEK ? 

> >Şu anda hakkında en çok gizli araştırma yapılan mineral simgesi ‘con’ olan contorium. Hakkında google ya da başka kuruluşları kullanarak araştırma yapmak yasak.!!!!Bilgisayarınızda con isminde klasör açamıyorsunuz!!!İsterseniz deneyin.

> > CONTORIUM =CON+TORYUM Sİmgesi con, atom numarası 90, kütle numarası 367,4! bu rekor bir radyoaktivite!

> > Dünyada sadece istabul boğazının diplerinde bulunduğu tespit edildi! Bu elementten son yıllarda enerji üretiminde,özellikle roket yakıtlarında had safhada faydalanılıyor.Bilgisayar devrelerinde minimum miktarda kullanılınca bile bilgisayarın fişe takılmadan yıllarca çalışabildiği tescillendi!! Üstelik de alternatifleri içinde en ucuza mal edilen bir ELEMENT.

> > Bugün ABD, AB, bilimum Asya ülkeleri, Avustralya,Antartika ve Afrika contorium mineralinin peşinde!

> > Türkiye’de Tahmin edilen rezerv ne kadar? 127.000 ton!

> > Değeri ne kadar? 23 trilyon dolar! Toplam borcumuz ne kadar? 280 milyar dolar! Türkiye aslında çok zengin bir fakir ülke! Pekiii Batılı ülkeler tarafından içimize sokulan basınının adamları ne diyor biliyor musunuz geçenlerde? ‘Türkiye Türklere bırakılamayacak kadar zengin bir ülkedir’ Tehlikenin farkındamısınız!!!!

> >Peki batı bu madenlere ulaşmak için ne tipte bizans oyunları yapıyor?? Sadece istanbul boğazı ve haliçte bulunan bu mineralini ele geçirmek için başta bedavaya haliçi temizleme önerisinde bulundular! Şimdiyse durmadan boğazdan yalı alıyorlar.

> > Satın alınan yalılara hiçbir TÜRK’ün girememesi ve bu yalılarda tuhaf araştırmalar yapılması sizce tesadüf mü? Dubai Kuleleri Gerçeği: Peki merak ettiniz mi, neden Dubaililer (yani aslında perde arkasındaki Amerikalılar) birden bire İstanbul’a bu kadar yüksek yapılar inşa etmeye heveslendiler ve milyarlarca doları bize (yani bu işe) yatırmaya karar verdiler…İki kıtanın birleşim yerindeki farklı tektonik yapı acaba hangi elementin benzersiz ve mükemmel oluşum şartlarına ev sahipliği yapıyor? Peki başka ne şekilde, yabancı bir ülkenin en büyük şehrinin ortasında, hiç engellenmeden (hatta alkışlanarak) yerin yüzlerce metre altında jeolojik araştırmalar yapabilirsiniz?…..

> > CONTORIUM İSİMLİ DOSYA AÇILAMAMASININ SEBEBİNİN ‘console’UN KISALTMASI OLDUĞUNA DAİR MOSSAD VE CİA GÜDÜMLÜ AÇIKLAMALAR VAR.

> > CONTORİUM’UN ADI İLK OLARAK 93 YILINDA GEÇTİ. KONU İLE İLGİLİ OLARAK AÇIKLAMA YAPMAK İSTEYEN BİLİM DÜNYASINDAN İNSANLAR SUSTURULDU. O SENE BOĞAZ YALILARINA YABANCI BANKALAR VE ARAP ŞEYHLERİ NORMALİN ÜSTÜNDE BİR İLGİ GÖSTERDİLER.

> > TARİHTE DAHA DA ESKİYE GİDİNCE PERİYODİK CETVELİN KURUCUSU DİMİTRİ MENDELEYEV’İN 90 NUMARALI YERİ BOŞ BIRAKMASI İÇİN RUS HÜKÜMETİNCE BASKI GÖRDÜĞÜ FAKAT ONUN ANCAKGÜNÜMÜZDE SEBEBİ ANLAŞILABİLEN BİR CİNLİKLE ORAYA ‘TORYUM’U YERLEŞTİRİP(ATOM NUMARASI ONUN DA 90) İLERİDE BU ELEMENTLE İLGİLİ ARAŞTIRMA YAPILABİLMESİ İÇİN GELECEĞE IŞIK TUTTUĞUNU GÖRÜYORUZ. NEDEN?

> > İŞTE SEBEP: TORYUM:

> > Atom numarası 90, atom ağırlığı yaklaşık 232 olan, 112,6 yoğunluğunda, 1700 °C de eriyen, kurşun renginde, havada bozulmaz, atom enerjisi kaynağı olarak kullanılan radyoaktif bir element. Kısaltması Th. Türkiye’de Manisa-Gördes’te çıkarılır.

> > ŞİMDİ TÜRKİYE HARİTASINI PERİYODİK CETVEL GİBİ DÜŞÜNÜP MANİSA-GÖRDES’TEN KUZEYE 364,7(CONTORİUM’UN KÜTLE NUMARASI) KM GİDİNCE NEREYE GİDİYORUZ? CEVAP BELLİ: İSTANBUL BOĞAZI!!> (PERİYODİK CETVELDE DE AYNI GRUP İÇERİSİNDE KUZEY YÖNÜNE GİDİLİNCEKİMYASAL ÖZELLİKLER DEĞİŞMEZ)

> >DİMİTRİ MENDELEYEV UĞRADIĞI ESRARENGİZ BASKIYI BİR DEHA ÖRNEĞİ SERGİLEYEREK SAVUŞTURMUŞTUR.

> > PEKİ CONTORİUM TEKRARDAN MEDYADA DUYULMAYA BAŞLADIKTAN VE CONTORİUM MİNERALİNİN İŞLENMESİ AMAÇLI NÜKLEER REAKTÖRLERİN KURULMASINA İZİN ÇIKTINTAN SONRA TRİLYON DOLARLIK ARAP ŞEYHİNİN ÜLKEMİZİ ZİYARET EDİP YALILARA TALİP OLMASINA NE DİYORSUNUZ? SEBEP SİZCE DEPETROLÜN PABUCUNU DAMA ATACAK OLAN VE BÖYLECE ARAP
ŞEYHİNİN ZENGİLİĞİNİ BİTİRECEK OLAN!!!

İyi niyetini ve vicdanını asla kaybetme.
Published in: on Haziran 8, 2012 at 9:13 pm  Yorum Yapın  

Kemâlland

Binlerce Atatürk heykeli ve anıtı… On binlerce Atatürk büstü… Yüz binlerce Atatürk resmi, kimisi silindir şapkalı ve pelerinli, kimisi kalpaklı… Binlerce Atatürk Okulu, kütüphanesi, resmî kurumu… Atatürk Caddesi, bulvarı, meydanı… Paraların pulların üzerinde Atatürk’ün resimleri… Okullarda Atatürk okutuluyor… Mecburî din dersi kitaplarının başında Atatürk’ün resmi ve Gençliğe Hitabesi yer alıyor… Diyanet İşleri Başkanı’nın tepesinde sert bakışlı kocaman bir Atatürk portresi… Ankara’daki Atatürk’ün Anıt-Kabri bir Sezar mâbedi gibi… İran ve Suudî Arabistan devlet başkanları hariç her resmî misafir devlet başkanı burayı törenle ziyaret etmek, kabrin başında eğilmek ve deftere hürmetkâr birkaç satır yazmak zorundadır… Bir hükümet, İslamcı da olsa, işe başlarken tam kadro oraya gidip saygılarını sunmaya mecburdur… Milletvekili seçilenler, Atatürk’e sadakat yemini etmezlerse vekillik mazbatasını alıp Meclis’e katılamazlar… Atatürk inkılâplarına ve ilkelerine aykırı siyasî parti kurulamaz… Şimdi devam ediyor mu bilmiyorum, 12 Eylül darbesinden sonra bütün müftülerin, imamların, müezzinlerin, vaizlerin Atatürk’e yazılı sadakat yemini yapmaları, taahhütte bulunmaları mecburî idi… Tevhid-i Tedrisat eğitiminin ana gayesi Atatürkçü nesiller yetiştirmekti… Atakent’ler… Ataşehir’ler… Her yerde Atatürk’ün vecizeleri… Hz. Ali’nin sözü olan “Adalet Mülkün Temelidir” cümlesinin altında bile Atatürk yazılı…19 Mayıs Atatürk bayramı… 23 Nisan Atatürk bayramı… 29 Ekim Atatürk Cumhuriyeti bayramı… Bazen camilerin minberleri okunan hutbelerde bile Atatürk ve arkadaşlarına dua ediliyor…

İlahiyat fakültelerimizde Kemalist ilahiyatçılarımız var.

Lisan, tarih, edebiyat, kültür, sanat… Atatürk Atatürk…

27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat devrim ve darbeleri Atatürkçülüğü ayakta tutmak için yapılmıştır.

Atatürk sağlığında bu kadar olacağını tahmin etmiş midir? Sanırım etmemiştir.

Atatürk’ün sağlığında Diyanet İşleri Başkanı’nın makamında Atatürk portresi yoktu… İsmet Paşa zamanında da yoktu.

Diyanet reisinin tepesine büyük bir Atatürk portresi, Adnan Menderes Celal Bayar zamanında, Başvekâlet (Başbakanlık) müsteşarı Mason Üstad-ı Azamı Ahmet Salih Korur tarafından koydurulmuştur.

Yılını unuttum, o zaman Ankara Hacıbayram Camii şerifinde Cuma hutbelerini Ezher mezunu Konyalı merhum Mustafa Runyun hocaefendi okuyordu. Yılbaşından önceki bir cumada Müslümanları yılbaşı kutlamaları yapmamaya, yılbaşı hindisi pişirmemeye çağıran bir hutbe okumuştu. Bu hutbe Masonları ve Kemalistleri sinirlendirmiş. Zamanın Diyanet reisi Eyüp Sabri hocanın uyarılmasına yol açmıştı. Reis de, Runyun hocayı çağırıp niçin böyle hutbeler okuyorsun diye azarlamıştı… Bunun ardından Başbakanlıktan büyük portre gelmiş, Diyanet Reisi’nin tepesine asılmıştı… Runyun hoca, beni azarladı ama tepesine Atatürk resmi de asıldı diye bendenize anlatmıştı.

Şarkta bir okul açılsa, müdürün tepesine Atatürk portresi değil de, Kazım Paşa’nın büyük bir resmi asılsa ne olur? Kızılca kıyamet kopar.

Bir mahkeme salonundaki “Adalet Mülkün Temelidir” levhasının altına, Atatürk değil de, Hz. Ali imzası yazılsa yine kıyamet kopar.

Paralara, pullara Fatih Sultan Mehmed’in, Kanunî Sultan Süleyman’ın, Sokollu’nun resimleri basılmak istense ne olur? Kıyamet kopartırlar.

Sanırım biz bugünkü halimizle, Atatürk konusunda M. Kemal Paşa’yı da geçmiş vaziyetteyiz.

Atatürk’le yatıyoruz Atatürk’le kalkıyoruz.

Birinci dünya savaşında Almanların Türkiye’ye gönderdikleri vagonların üzerine Enverland diye yazdıklarını okumuştum.

Biz şimdi ülkemizi Kemâlland’a çevirmişiz.

“İkinci yazı”

Desteklediğim siyaset, desteklemediğim siyaset ve icraat…

Aşağıda sayılan siyaset ve icraatı sade bir vatandaş olarak can-u gönülden destekliyorum:

1. Faşist vesâyet rejiminin yıkılması.

2. Resmî ideoloji sulta, saltanat ve hegemonyasına son verilmesi.

3. İnsan haklarına, millî kimlik ve kültüre aykırı devrimlerin resmî ve mecburî tabular olmaktan çıkartılıp özelleştirilmesi.

4. Egemen azınlıkların baskılarına son verilmesi.

Hükümeti bu dört maddede özetlediğim siyasetinden ve icraatından dolayı tebrik ediyorum.

Doğru ve uygun bulmadığım siyaset ve icraat da vardır. Onları da arz edeyim:

1. Zina suçunun Ceza Kanunu’ndan çıkartılmasını asla ve hiçbir zaman kabul etmiyorum ve doğru bulmuyorum.

2. Hükümet üyelerinin, milletvekillerinin, büyük bürokratların, büyük süper zenginlerin ve diğer kodaman kişilerin çocuklarının tehlikeli yerlerde askerlik yapmamasını doğru bulmuyorum. Bunu eşitlik ilkesine aykırı buluyorum.

3. Türkiye’nin uluslararası temizlik ve şeffaflık notunun, 10 üzerinden 5’in altında olmasını, yani ülkemizin bu konuda sınıfta kalmış olmasını protesto ediyor, temizlik ve şeffaflık istiyorum.

4. Kültür Park’ta geceleri her çalının dibinde sevişen bir çift olmasını ve polisin buna karşı bir şey yapmamasını protesto ediyorum. Yine Yalova Yenikapı feribotunda azgın bir çiftin yüzlerce yolcu içinde çılgınlar gibi sevişmesini ve güvenlik memurunun bu terbiyesizliğe ilişmemesini, şikâyet eden yolcuya istemiyorsanız feribota binmeyin demesini tel’in ediyorum.

5. Sigara ile mücadele edilirken, içkiyle aynı mücadelenin yapılmamasını ve memleketin bir meyhane-i kübraya dönmesini kınıyorum.

6. Yaygın, genel, yoğun şekilde haram yenmesinden, haram rantlarla zengin olunmasından çok rahatsızım.

7. Devlet idaresinde lüks ve israfa karşıyım.

8. Emanetlerin ehil olanlara verilmemesini, nepotizm yapılmasını şiddetle protesto ediyorum.

9. Din işlerinin siyasete alet edilmesinden çok rahatsızım.

Temennilerim nelerdir:

1. Diyanet ya tam bağımsızlığa kavuşturulmalı yahut devlete bağımlı olmayacak şekilde özerkleştirilmeli ve başına hiçbir cemaate ve tarikata mensup olmayan ehliyetli, muhlis, liyakatli, icazetli, muktedir, ahlâklı, faziletli, taqvalı, âlim, fazıl, idareci bir hoca getirilmelidir. Din yoluyla her yıl yüz milyarlarca dolar para toplanmasından rahatsızım.

2. Eğitimde köklü bir reforma gidilmeli, resmî okulların eğitim sistemi millî kimlik ve kültüre dayandırılmalı, Müslümanlara, Tevhidî eğitim yapacak, namaz vakitlerinde bütün öğrencilerin cemaatle namaz kılacağı bağımsız İslam mektepleri açma hürriyeti verilmelidir.

3. En küçüğünden en büyüğüne kadar bütün emanetler (makamlar, mevkiler, başkanlıklar, müdürlükler, işler, vazifeler, hizmetler) ehil olanlara verilmelidir. Ehliyetsizlere asla verilmemelidir.

4. Nereden buldun kanunu çıkartılmalı ve bütün kara, kirli, haram, necis servet sahiplerinden hesap sorulmalı, haksız kazançlar ellerinden alınmalıdır.

5. Bin yıllık millî yazımızla yayın ve eğitim yapmayı yasaklayan, yeni nesilleri atalarının Türkçe mezar taşlarını bile okuyamayacak derecede kara cahil bırakan, Türkiye halkının temel insan haklarına aykırı zulüm kanunu kaldırılmalıdır.

6. Yağcılığa, yalakalığa, dalkavukluğa, pohpohçuluğa fırsat ve imkân verilmemeli; böyle kişi ve kurumlara doğrudan doğruya ve dolaylı olarak menfaat sağlanmamalıdır.

7. Tasavvuf tarikatlarını yasaklayan kanun kaldırılmalı, devletten bağımsız bir Meclis-i Meşâyihin sıkı kontrolü altında tasavvufî faaliyetlere izin verilmelidir. (Tarikatlar kesinlikle para toplayamaz, zengin olamaz, dinin zâhirine ve Şeriata aykırı tasavvufî faaliyet olamaz.)

07.06.2012

Published in: Genel on Haziran 7, 2012 at 8:47 pm  Yorum Yapın  

Obama NeoCon’ların rüyasını gerçekleştiriyor

ABD’nin dış politika uzmanı Glenn Greenwald, Obama’nın Neo-Con’ların rüyasını gerçekleştirdiğini yazdı. Greenwald, Obama’nın ajandasında George Bush’tan kalma, İslam dünyasında yedi ülkede rejim değiştirme planının durduğunu ve bu plana mevcut Amerikan yönetiminin de sadık kaldığını söyledi. Rejim değişikliği öngörülen İslam ülkeleri ise Irak, Suriye, Lübnan, Libya, Smali, Sudan ve İran. Bush yönetimi 5 yılda bu yedi ülkede yönetimleri yıkmayı hedefliyormuş ancak yarım kalan işi Obama tamamlıyor.

Emekli general Wesler Clark’ın yayınlanan hatıratlarında da aynı konunun işlendiğine değinen Greenwald, 11 Eylül saldırılarından hemen sonra Amerikan Savunma Bakanlığı, 7 islam ülkesinde 5 yıl içinde rejim değişikliğini öngören bir proje hazırladı. Greenwald, bu projenin basitçe mevcut yönetimlerin devrilerek yerlerine ABD ile daha uyumlu çalışacak yeni yönetimler getirmeyi hedeflediğini kaydetti. Buna göre, Cumhuriyetçi Neo-Conlardan kalan proje, Demokrat Parti’den seçilen ve daha ılımlı gösterilen Obama tarafından aynen devralındı ve uygulanmaya başlandı. Greenwald, “Neo-Conlar bile kendi projelerinin Obama tarafından hiçbir değişikliğe uğratılmadan harfiyen uygulanacağını beklemiyorlardı” dedi.

Arap Baharı olarak adlandırılan süreçte bu planın uygulandığına değinen Greenwald, hesapta olmayan ama daha sonra listeye eklenen ülkelerin olduğunu söyledi. Libya’da tamamen, Sudan’da kısmen bu projenin başarıya ulaştığına değinen Greenwald, Suriye’deki karışıklıkların da bu çerçevede algılanması gerektiğini ifade etti. İran ise Suriye’den sonraki hedef. Bu projenin ABD için hayati derecede önemli olduğunda ısrar eden Greenwald, küresel güç odaklarının Obama’dan oldukça memnun oldularını çünkü ılıman göründüğü halde kendi planlarına sadık bir başkanın onlar için daha iyi bir imaj olduğunu söyledi. 11 Eylül saldırı larından sonra ABD’nin Irak işgaline kimsenin inanmadığını ama sonuçta ortada kabul edilmiş projenin olduğunu ve dolayısıyla da ne kadar sürerse sürsün bu projenin uygulanmasına o zaman karar verildiğini belirten Greenwald, “Sorun sadece deokrasi ya da krallıkların gitmesi değil, bölgenin ABD ile daha uyumlu hale getirilmesidir” dedi.

İran şeytanlaştırılıyor mu?
Ortadoğu uzmanı Patrick Cockburn, UAEK raporuyla başlayan gerginliği tırmandırma politikasının Ortadoğu’ya yerleşmek isteyen Batılı devletlerin kasıtlı bir planı olduğunu, bunun da İran’ın adeta bir şeytanmış gibi lanse edilerek sağlanmaya çalışıldığını kaydetti. Benzer bir kampanyanın 2002’de Irak için Saddam Hüseyin üzerinden yürütüldğünü hatırlatan Cockburn, Böylece İran fobisinin yagınlaştırılarak Ortadoğu’daki ülkelerin teker teker Batılıların pençesine alındığnı söyledi.

İran’ı şeytanlaştırma politikasının ABD ve İsrail tarafından uygulamaya konulan bir dizi kararın merkez ayağını oluşturduğunu ifade eden Cockburn, “2002’de Irak için hiçbir fakı olmayan bir propaganda yürütülmüştü. Irak’ın kimyasal silahlara sahip olduğu ve bunun hem Batı’yı hem de bölgedeki ülkeleri ciddi bir biçimde tehdit ettiği ileri sürülmüş, gün be gün bir işgal girişimi hayata geçirilmişti. Şimdi İran’a karşı yürütülen propaganda, Irak’ta asla var olmadığı bilinen kimyasal silahlar üzerinden bir ülkenin işgal edilmesini fena halde çağrıştırıyor. Öyle bir korku sarmalı oluşturuluyor ki Ortadoğu’dakiş devletler birer birer İran’a karşı ABD’nin güvenlik şemsiyesi altına girmeye can atar hale geliyor” dedi.

Saddam hüseyin’in kimyasal silah kullanma eğliminde olduğunun varsayıldığını, dahası Batı’ya karşı terör gruplarını desteklediği iddiasnın öne sürldüğünü anımsatan Cockburn, “Ortadoğu’da ortaya çıkan her karışıklık İran’a yükleniyor. Bahreyn’deki gösterileirn bile İran eliyle gerçekleitiği söylendi. Oysa uluslararası bir komisyon daha bir hafta önce yaptığı inceleme sonucunda İran’ın Bahreyn’deki gösterilerle hiçbir ilişkisinin olamdığını ortaya koydu. Ama bu ABD ve İsrail için hiçbir anlam ifade etmiyor çünkü gerçeğin ne olduğu onların umurunda değil. Ortadoğu ülkeleri iran korkusuyla her yl yüz m,lyardan fazla silah alımı gerçekleştiriyor ve bu silahların tamamı ABD tarafından sağlanıyor. İran’ın şeytanlaştırılmasının silah satımıyla da doğrudan ilgisi var” şeklinde konuştu.

Suriye’de mezhep savaşlarının arkasında kim var?
Ortadoğu Uzmanı Emced Nasır, Suriye’de ayaklanma başladıktan sonra yürürlüğe konulan mezhep savaşları projesinin arkasında kimlerin olabileceğini yazdı. Nasır, “Suriye’de Beşşar Esed rejimine yönelik intifada başlamadan önce ülkede aleni olarak mezhepçilikten bahseden hiçbir hareket ya da gruptan söz etmek mümkün değildi. Ancak şimdi herkes Suriye’de kaçınılmaz bir biçimde büyük bir mezhep savaşının olacağını söylüyor” dedi.

Nasır, “Hiçbir zaman, hatta Müslüman Kardeşler gibi böylesine kutuplaştırıcı ve kolay bir malzemeyi kullanmaya yatkın hareketler tarafından dahi dile getirilip bir siyasi söyleme dönüştürülmemiştir. Bu mezhepçi tavrın siyasal bir söyleme dönüştürülmesi, ne rejimin muarızları ne de -doğal olarak- destekçileri tarafından kabul görmüş bir yaklaşım değil. Suriye’de hakim olan “alevi azınlık” üzerinde yoğunlaşan eserlerin tamamı yabancılar tarafından kaleme alınmış eserler. Suriye devletini yöneten son üç devlet başkanının (1966 inkılabının güçlü adamı Salah cedid, Hafız Esed ve Beşşar Esed’in) yanı sıra yönetimde etkin olan diğer başka şahsiyetlerin Alevi kökenli olmalarına rağmen Suriyeliler tarafından böyle bir eser yazıldığına dair bir bilgim yok” şeklinde konuştu.

Olası bir mezhep savaşında bedelin çok büyük olacağına değinen Nasır, “Başta Müslüman Kardeşler olmak üzere, Suriye’deki muhaliflerin bütün Suriyelileri ülkelerinin geleceği konusunda ikna etme ve herhangi bir belirsizliğe yol açmadan ya da hiçbir şekilde lafı gevelemeden, demokratik ve sivil bir programla kendisi için çalıştıkları Suriye’nin herkes için olduğunu ve bütün vatandaşları kapsadığını açıklamaları gerekir” dedi.

İnsanlık katili yakalansın
Uluslararası Af Örgütü, savaş suçlarından dolayı George Bush’un tutuklanmasını talep etti. Bir önceki ABD Başkanı olan George Bush, Afrika’da Etiyopya, Tnzanya ve Zambiya’yı ziyaret ederken Uluslararası Af Örgütü, bu ülkelerin hükümetlerine çağrıda bulunarak Bush’un tutuklanmasını ve insanlığa karşı suç işlemekten yargılanmasını istedi.

ABD Başkanı olarak Bush, 2009’da suda boğma yöntemleri ve mahkumu konuşturma tekniklerinin büyük bir kısmına onay vermişti. Uluslaraarası örgütler ise bu yöntemleri kesin bir biçimde işkence statüsüne koyuyor. Af Örgütü, “Bir savaş suçlusunun böyle bir güvenlik cennetinde yaşayamıyor olması gerekiyor ve Tanzanya, Zambiya ve Etiyopya hükümetleri insanlığa karşı suç işlemiş birini yakalama imkanına sahipler. Bunu yaparlarsa onurlu bir iş yapmış olurlar” açıklamasında bulundu.

Daha öncesinde de İsviçre’deki insan hakları örgütleri Bush’un insanlığa karşı suç işemekten dolayı tutuklanıp yargılanması gerektiği çağrısında bulunmuştu. ABD yetkilileri ise herhangi bir açıklamada bulunmadı.

ABD’nin yeni savaş alanı Miyanmar
ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton, Miyanmar’a tarihi bir ziyarette bulunuyor. Son 50 yıldan beri Miyanmar’ı ziyaret eden ilk ABD dışişleri Bakanı olan Clinton, ülkede reformları yerinde görmek istediğini söyledi. Ancak, ABD’nin 50 yıl sonra ülkeye böylesine üst düzeyde bir isim göndermesi, ülkenin yeni bir Çin-ABD çekişmesinin yeni mekanı olacağı yorumlarına neden oluyor.

Myanmar’a gelmeden önce ziyareti ile ilgili gazetecilere açıklama yapan ABD Dışişleri Bakanı, ülkenin yeni yönetiminin politik ve ekonomik alanlardaki reformları hakkında gözlemlerde bulunacağını ifade etmişti. ABD, Myanmar’a sert yaptırımlar uygulamaya devam ediyor. Ama bu yıl yapılan bir dizi reform, ülkenin onyıllardır yaşadığı soyutlanmışlığa yakında son verilebileceği söylentileri doğurdu.

Bununla birlikte ABD yetkilileri, Clinton’ın gezisi sırasında uygulanan yaptırımların kaldırılmasıyla ilgili bir açıklama olmasının beklenmediğini vurguluyor. Gözlemciler, ABD’nin ülkedeki iplomatik temsilciliğini tam anlamıyla büyükelçiliğe dönüştürme gibi sembolik bir adım atabileceğini belirtiyor. Uzmanlar ise, ziyaretin ABD-Çin ilişkileri açısından önemine dikkat çekiyor. Cunta yönetimi sırasında batıdan neredeyse tamamen kopan ve insan hakları ihlalleri nedeniyle ağır yaptırımlar uygulanan Myanmar’da neredeyse tüm sektörlerde Çin hakimiyeti bulunuyor. Yeni ‘sivil’ yönetimin başa gelmesinden sonra, Çinli şirketlerin yapacağı dev bir baraj inşaatı projesinin iptal edilmesi, ve ABD’nin 50 yıl sonra ülkeye böylesine üst düzeyde bir isim göndermesi, ülkenin yeni bir Çin-ABD çekişmesinin yeni mekanı olacağı yorumlarına neden oluyor.

Yerel basın daha önce hükümetin yıl sonuna kadar devlete ait işletmelerin yüzde 90’ını özelleştirmeyi hedeflediğini iddia etmişti. Bir yandan bu şirketlerin hükümete yakın isimlere gideceği söylentileri yayılırken, bir yandan da, özellikle enerji alanındaki işletmelerde Pekin ile Washington’un gözü olduğu öne sürülüyor. Nitekim Clinton’un ziyareti sırasında gündeme gelen ve ABD’nin yardım taahhüdünde bulunduğu konulardan biri, Çinli şirketlere kapatılan büyük paraj projeleri ve yeni hidroelektrik santrallerinin inşası oldu.

ABD’nin Irak’taki son hamlesi
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden Irak’ı ziyaret ederken Mukteda El-Sadr taraftarları Biden’in ziyaretini geniş katılımlı gösterilerle protesto etti. Financial Times ise çok sayıda ABD merkezli yatırımcı bankacının Irak’a ziyaretlerini sıklaştırdığını yazdı. ABD inşaat ve petrol şirketlerinin ise Irak’ı adeta avuçlarının içine aldığını belirten Financial Times, Biden’ın ziyaretinin ABD’nin Irak’ta kalıcı olmak için son bir hamlesi olduğunu yazdı.

Politika analisti Raed Jarrar da benzer bir yazı yazdı ve bu aşamadan sonra ABD’nin öncelikli hedefinin Irak’taki petrol ve inşaat şirketlerinin kalıcılığını sağlamak olduğunu, bunun için de ABD birliklerinin Irak’ta kalmaya devam etmesi için ABD’nin Irak üzerindeki baskısını iyice yoğunlaştırdığını söyledi. Biden’in ziyaretinin bir pazarlık amacı taşıdığını kaydeden Jarrar, “Yıl sonu itibariyle ABD bütün birliklerini yasal olarak ırak’tan çekmekle yükümlü. Ancak ABD’nin buna hiç niyeti yok. Iraklıların büyük bir kısmı Pentagon’jun ülkelerinde kalıcı olmak için yaptığı çalışmalardan dolayı kaygı duyuyor. ABD, Irak’tan çekileceğini açıklasa da en az 3-4 bin askerini güya Irak’ta eğitmen olarak tutacağını açıkladı. Bu eğitmenliğin sınırlarının neler olduğunu kimse bilmiyor ve anlaşılan o ki ABD bu askeri varlığıyla Irak’ta daha on yıllarca kalmanın fomrülünü bulmuş durumda” dedi.

Önümüzdeki birkaç gün içinde Irak parlamentosunda bir oylamanın yapılacağını belirten Jarrar, “Irak ABD’nin avuçları içinde. ABD’ye karşı bir kararın alınabileceğine pek ihtimal vermiyorum. Ancak Iraklıların egemenlik hakları öyle görünüyor ki daha uzun süre Iraklılara verilmeyecek. Irak daha onlarca yıl Batılı petrol ve inşaat şirketleirnce sömürülmeye devam edecek. ABD’nin Irak’ta kalmasını istediği 3-4 bin kişilik askeri birliklerinin Irak hükümetince kabul edilmesi ise Iraklılar nezdinde hükümetin meşruiyetini tamamen yitirmesi anlamına gelecektir” şeklind ekonuştu.

Her 10 çocukta biri 5 yaşından önce ölüyor
ABD’nin terörle savaş bahanesiyle işgal ettiği Afganistan, adeta bir çocuk mezarlığı. Afganistan’da her 10 çocuktan biri savaşa bağlı nedenlerden dolayı daha 5 yaşına girmeden ölüyor. Afganistan Sağlık Bakanlığı, ülkedeki ölüm oranları ve nedenleri ile ilgili yayınladığı raporda, çocuk ölümlerinin en yoğun yaşandığı ülkelerin başında Afganistan’ın geldiğini, bunun da bir türlü bitmeyen savaştan kaynaklandığını söyledi.

ABD’nin terörle savaş bahanesiyle işgal ettiği Afganistan, adeta bir çocuk mezarlığı. Savaş veya savaşa bağlı nedenlerden dolayı Afganistan’da her 10 çocuktan biri daha 5 yaşına girmeden ölüyor. Öyleki, Taliban askerleirnin su yollarına ulaşımını engellemek için suların ABD öncülüğündeki NATO birliklerince kirletildiği ve bu nedenle özellikle de kırsal kesimlerde yaşayan insanların temiz suya ulaşmalarının neredeyse imkansız olduğu belirtiliyor. Kirli ve hastalık bulaştırılmış sulardan beslenen çocuklar ise henüz bağışıklık sistemleri gelimediği için en çok etkilenenler oluyor.

Afgan nüfusunun yarısı ise 15 yaş altı. 15 yaş üstü erkek ölümlerinin ise beşte biri yaralanmadan kaynaklanıyor. Her beş erkekten biri doğrudan savaş kurbanı. NATO askerleirnin kullandığı aşırı şiddet ve sivil savaşçı ayrımı yapmaksızın keyfi bombalamaları 15 yaş üstü erkeklerin ölüm nedenlerinin başında geliyor. Dünyanın gözleri önünde afganistan’da yürütülen kirli savaşa Afganlar her gün canlarını sunmak zorunda kalıyorlar.

Published in: Genel on Haziran 7, 2012 at 8:44 pm  Yorum Yapın  

Obama NeoCon’ların rüyasını gerçekleştiriyor

ABD’nin dış politika uzmanı Glenn Greenwald, Obama’nın Neo-Con’ların rüyasını gerçekleştirdiğini yazdı. Greenwald, Obama’nın ajandasında George Bush’tan kalma, İslam dünyasında yedi ülkede rejim değiştirme planının durduğunu ve bu plana mevcut Amerikan yönetiminin de sadık kaldığını söyledi. Rejim değişikliği öngörülen İslam ülkeleri ise Irak, Suriye, Lübnan, Libya, Smali, Sudan ve İran. Bush yönetimi 5 yılda bu yedi ülkede yönetimleri yıkmayı hedefliyormuş ancak yarım kalan işi Obama tamamlıyor.

  • Obama Neo-Con'ların  rüyasını gerçekleştiriyor -

Emekli general Wesler Clark’ın yayınlanan hatıratlarında da aynı konunun işlendiğine değinen Greenwald, 11 Eylül saldırılarından hemen sonra Amerikan Savunma Bakanlığı, 7 islam ülkesinde 5 yıl içinde rejim değişikliğini öngören bir proje hazırladı. Greenwald, bu projenin basitçe mevcut yönetimlerin devrilerek yerlerine ABD ile daha uyumlu çalışacak yeni yönetimler getirmeyi hedeflediğini kaydetti. Buna göre, Cumhuriyetçi Neo-Conlardan kalan proje, Demokrat Parti’den seçilen ve daha ılımlı gösterilen Obama tarafından aynen devralındı ve uygulanmaya başlandı. Greenwald, “Neo-Conlar bile kendi projelerinin Obama tarafından hiçbir değişikliğe uğratılmadan harfiyen uygulanacağını beklemiyorlardı” dedi.

Arap Baharı olarak adlandırılan süreçte bu planın uygulandığına değinen Greenwald, hesapta olmayan ama daha sonra listeye eklenen ülkelerin olduğunu söyledi. Libya’da tamamen, Sudan’da kısmen bu projenin başarıya ulaştığına değinen Greenwald, Suriye’deki karışıklıkların da bu çerçevede algılanması gerektiğini ifade etti. İran ise Suriye’den sonraki hedef. Bu projenin ABD için hayati derecede önemli olduğunda ısrar eden Greenwald, küresel güç odaklarının Obama’dan oldukça memnun oldularını çünkü ılıman göründüğü halde kendi planlarına sadık bir başkanın onlar için daha iyi bir imaj olduğunu söyledi. 11 Eylül saldırı larından sonra ABD’nin Irak işgaline kimsenin inanmadığını ama sonuçta ortada kabul edilmiş projenin olduğunu ve dolayısıyla da ne kadar sürerse sürsün bu projenin uygulanmasına o zaman karar verildiğini belirten Greenwald, “Sorun sadece deokrasi ya da krallıkların gitmesi değil, bölgenin ABD ile daha uyumlu hale getirilmesidir” dedi.

İran şeytanlaştırılıyor mu?

Ortadoğu uzmanı Patrick Cockburn, UAEK raporuyla başlayan gerginliği tırmandırma politikasının Ortadoğu’ya yerleşmek isteyen Batılı devletlerin kasıtlı bir planı olduğunu, bunun da İran’ın adeta bir şeytanmış gibi lanse edilerek sağlanmaya çalışıldığını kaydetti. Benzer bir kampanyanın 2002’de Irak için Saddam Hüseyin üzerinden yürütüldğünü hatırlatan Cockburn, Böylece İran fobisinin yagınlaştırılarak Ortadoğu’daki ülkelerin teker teker Batılıların pençesine alındığnı söyledi.

İran’ı şeytanlaştırma politikasının ABD ve İsrail tarafından uygulamaya konulan bir dizi kararın merkez ayağını oluşturduğunu ifade eden Cockburn, “2002’de Irak için hiçbir fakı olmayan bir propaganda yürütülmüştü. Irak’ın kimyasal silahlara sahip olduğu ve bunun hem Batı’yı hem de bölgedeki ülkeleri ciddi bir biçimde tehdit ettiği ileri sürülmüş, gün be gün bir işgal girişimi hayata geçirilmişti. Şimdi İran’a karşı yürütülen propaganda, Irak’ta asla var olmadığı bilinen kimyasal silahlar üzerinden bir ülkenin işgal edilmesini fena halde çağrıştırıyor. Öyle bir korku sarmalı oluşturuluyor ki Ortadoğu’dakiş devletler birer birer İran’a karşı ABD’nin güvenlik şemsiyesi altına girmeye can atar hale geliyor” dedi.

Saddam hüseyin’in kimyasal silah kullanma eğliminde olduğunun varsayıldığını, dahası Batı’ya karşı terör gruplarını desteklediği iddiasnın öne sürldüğünü anımsatan Cockburn, “Ortadoğu’da ortaya çıkan her karışıklık İran’a yükleniyor. Bahreyn’deki gösterileirn bile İran eliyle gerçekleitiği söylendi. Oysa uluslararası bir komisyon daha bir hafta önce yaptığı inceleme sonucunda İran’ın Bahreyn’deki gösterilerle hiçbir ilişkisinin olamdığını ortaya koydu. Ama bu ABD ve İsrail için hiçbir anlam ifade etmiyor çünkü gerçeğin ne olduğu onların umurunda değil. Ortadoğu ülkeleri iran korkusuyla her yl yüz m,lyardan fazla silah alımı gerçekleştiriyor ve bu silahların tamamı ABD tarafından sağlanıyor. İran’ın şeytanlaştırılmasının silah satımıyla da doğrudan ilgisi var” şeklinde konuştu.

Suriye’de mezhep savaşlarının arkasında kim var?

Ortadoğu Uzmanı Emced Nasır, Suriye’de ayaklanma başladıktan sonra yürürlüğe konulan mezhep savaşları projesinin arkasında kimlerin olabileceğini yazdı. Nasır, “Suriye’de Beşşar Esed rejimine yönelik intifada başlamadan önce ülkede aleni olarak mezhepçilikten bahseden hiçbir hareket ya da gruptan söz etmek mümkün değildi. Ancak şimdi herkes Suriye’de kaçınılmaz bir biçimde büyük bir mezhep savaşının olacağını söylüyor” dedi.

Nasır, “Hiçbir zaman, hatta Müslüman Kardeşler gibi böylesine kutuplaştırıcı ve kolay bir malzemeyi kullanmaya yatkın hareketler tarafından dahi dile getirilip bir siyasi söyleme dönüştürülmemiştir. Bu mezhepçi tavrın siyasal bir söyleme dönüştürülmesi, ne rejimin muarızları ne de -doğal olarak- destekçileri tarafından kabul görmüş bir yaklaşım değil. Suriye’de hakim olan “alevi azınlık” üzerinde yoğunlaşan eserlerin tamamı yabancılar tarafından kaleme alınmış eserler. Suriye devletini yöneten son üç devlet başkanının (1966 inkılabının güçlü adamı Salah cedid, Hafız Esed ve Beşşar Esed’in) yanı sıra yönetimde etkin olan diğer başka şahsiyetlerin Alevi kökenli olmalarına rağmen Suriyeliler tarafından böyle bir eser yazıldığına dair bir bilgim yok” şeklinde konuştu.

Olası bir mezhep savaşında bedelin çok büyük olacağına değinen Nasır, “Başta Müslüman Kardeşler olmak üzere, Suriye’deki muhaliflerin bütün Suriyelileri ülkelerinin geleceği konusunda ikna etme ve herhangi bir belirsizliğe yol açmadan ya da hiçbir şekilde lafı gevelemeden, demokratik ve sivil bir programla kendisi için çalıştıkları Suriye’nin herkes için olduğunu ve bütün vatandaşları kapsadığını açıklamaları gerekir” dedi.

İnsanlık katili yakalansın

Uluslararası Af Örgütü, savaş suçlarından dolayı George Bush’un tutuklanmasını talep etti. Bir önceki ABD Başkanı olan George Bush, Afrika’da Etiyopya, Tnzanya ve Zambiya’yı ziyaret ederken Uluslararası Af Örgütü, bu ülkelerin hükümetlerine çağrıda bulunarak Bush’un tutuklanmasını ve insanlığa karşı suç işlemekten yargılanmasını istedi.

ABD Başkanı olarak Bush, 2009’da suda boğma yöntemleri ve mahkumu konuşturma tekniklerinin büyük bir kısmına onay vermişti. Uluslaraarası örgütler ise bu yöntemleri kesin bir biçimde işkence statüsüne koyuyor.  Af Örgütü, “Bir savaş suçlusunun böyle bir güvenlik cennetinde yaşayamıyor olması gerekiyor ve Tanzanya, Zambiya ve Etiyopya hükümetleri insanlığa karşı suç işlemiş birini yakalama imkanına sahipler. Bunu yaparlarsa onurlu bir iş yapmış olurlar” açıklamasında bulundu.

Daha öncesinde de İsviçre’deki insan hakları örgütleri Bush’un insanlığa karşı suç işemekten dolayı tutuklanıp yargılanması gerektiği çağrısında bulunmuştu. ABD yetkilileri ise herhangi bir açıklamada bulunmadı.

ABD’nin yeni savaş alanı Miyanmar

ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton, Miyanmar’a tarihi bir ziyarette bulunuyor. Son 50 yıldan beri Miyanmar’ı ziyaret eden ilk ABD dışişleri Bakanı olan Clinton, ülkede reformları yerinde görmek istediğini söyledi. Ancak,  ABD’nin 50 yıl sonra ülkeye böylesine üst düzeyde bir isim göndermesi, ülkenin yeni bir Çin-ABD çekişmesinin yeni mekanı olacağı yorumlarına neden oluyor.

Myanmar’a gelmeden önce ziyareti ile ilgili gazetecilere açıklama yapan ABD Dışişleri Bakanı, ülkenin yeni yönetiminin politik ve ekonomik alanlardaki reformları hakkında gözlemlerde bulunacağını ifade etmişti. ABD, Myanmar’a sert yaptırımlar uygulamaya devam ediyor. Ama bu yıl yapılan bir dizi reform, ülkenin onyıllardır yaşadığı soyutlanmışlığa yakında son verilebileceği söylentileri doğurdu.

Bununla birlikte ABD yetkilileri, Clinton’ın gezisi sırasında uygulanan yaptırımların kaldırılmasıyla ilgili bir açıklama olmasının beklenmediğini vurguluyor. Gözlemciler, ABD’nin ülkedeki iplomatik temsilciliğini tam anlamıyla büyükelçiliğe dönüştürme gibi sembolik bir adım atabileceğini belirtiyor. Uzmanlar ise, ziyaretin ABD-Çin ilişkileri açısından önemine dikkat çekiyor. Cunta yönetimi sırasında batıdan neredeyse tamamen kopan ve insan hakları ihlalleri nedeniyle ağır yaptırımlar uygulanan Myanmar’da neredeyse tüm sektörlerde Çin hakimiyeti bulunuyor. Yeni ‘sivil’ yönetimin başa gelmesinden sonra, Çinli şirketlerin yapacağı dev bir baraj inşaatı projesinin iptal edilmesi, ve ABD’nin 50 yıl sonra ülkeye böylesine üst düzeyde bir isim göndermesi, ülkenin yeni bir Çin-ABD çekişmesinin yeni mekanı olacağı yorumlarına neden oluyor.

Yerel basın daha önce hükümetin yıl sonuna kadar devlete ait işletmelerin yüzde 90’ını özelleştirmeyi hedeflediğini iddia etmişti. Bir yandan bu şirketlerin hükümete yakın isimlere gideceği söylentileri yayılırken, bir yandan da, özellikle enerji alanındaki işletmelerde Pekin ile Washington’un gözü olduğu öne sürülüyor. Nitekim Clinton’un ziyareti sırasında gündeme gelen ve ABD’nin yardım taahhüdünde bulunduğu konulardan biri, Çinli şirketlere kapatılan büyük paraj projeleri ve yeni hidroelektrik santrallerinin inşası oldu.

ABD’nin Irak’taki son hamlesi

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden Irak’ı ziyaret ederken Mukteda El-Sadr taraftarları Biden’in ziyaretini geniş katılımlı gösterilerle protesto etti. Financial Times ise çok sayıda ABD merkezli yatırımcı bankacının Irak’a ziyaretlerini sıklaştırdığını yazdı. ABD inşaat ve petrol şirketlerinin ise Irak’ı adeta avuçlarının içine aldığını belirten Financial Times, Biden’ın ziyaretinin ABD’nin Irak’ta kalıcı olmak için son bir hamlesi olduğunu yazdı.

Politika analisti Raed Jarrar da benzer bir yazı yazdı ve bu aşamadan sonra ABD’nin öncelikli hedefinin Irak’taki petrol ve inşaat şirketlerinin kalıcılığını sağlamak olduğunu, bunun için de ABD birliklerinin Irak’ta kalmaya devam etmesi için ABD’nin Irak üzerindeki baskısını iyice yoğunlaştırdığını söyledi. Biden’in ziyaretinin bir pazarlık amacı taşıdığını kaydeden Jarrar, “Yıl sonu itibariyle ABD bütün birliklerini yasal olarak ırak’tan çekmekle yükümlü. Ancak ABD’nin buna hiç niyeti yok. Iraklıların büyük bir kısmı Pentagon’jun ülkelerinde kalıcı olmak için yaptığı çalışmalardan dolayı kaygı duyuyor. ABD, Irak’tan çekileceğini açıklasa da en az 3-4 bin askerini güya Irak’ta eğitmen olarak tutacağını açıkladı. Bu eğitmenliğin sınırlarının neler olduğunu kimse bilmiyor ve anlaşılan o ki ABD bu askeri varlığıyla Irak’ta daha on yıllarca kalmanın fomrülünü bulmuş durumda” dedi.

Önümüzdeki birkaç gün içinde Irak parlamentosunda bir oylamanın yapılacağını belirten Jarrar, “Irak ABD’nin avuçları içinde. ABD’ye karşı bir kararın alınabileceğine pek ihtimal vermiyorum. Ancak Iraklıların egemenlik hakları öyle görünüyor ki daha uzun süre Iraklılara verilmeyecek. Irak daha onlarca yıl Batılı petrol ve inşaat şirketleirnce sömürülmeye devam edecek. ABD’nin Irak’ta kalmasını istediği 3-4 bin kişilik askeri birliklerinin Irak hükümetince kabul edilmesi ise Iraklılar nezdinde hükümetin meşruiyetini tamamen yitirmesi anlamına gelecektir” şeklind ekonuştu.

Her 10 çocukta biri 5 yaşından önce ölüyor

ABD’nin terörle savaş bahanesiyle işgal ettiği Afganistan, adeta bir çocuk mezarlığı. Afganistan’da her 10 çocuktan biri savaşa bağlı nedenlerden dolayı daha 5 yaşına girmeden ölüyor. Afganistan Sağlık Bakanlığı, ülkedeki ölüm oranları ve nedenleri ile ilgili yayınladığı raporda, çocuk ölümlerinin en yoğun yaşandığı ülkelerin başında Afganistan’ın geldiğini, bunun da bir türlü bitmeyen savaştan kaynaklandığını söyledi.

ABD’nin terörle savaş bahanesiyle işgal ettiği Afganistan, adeta bir çocuk mezarlığı. Savaş veya savaşa bağlı nedenlerden dolayı Afganistan’da her 10 çocuktan biri daha 5 yaşına girmeden ölüyor. Öyleki, Taliban askerleirnin su yollarına ulaşımını engellemek için suların ABD öncülüğündeki NATO birliklerince kirletildiği ve bu nedenle özellikle de kırsal kesimlerde yaşayan insanların temiz suya ulaşmalarının neredeyse imkansız olduğu belirtiliyor. Kirli ve hastalık bulaştırılmış sulardan beslenen çocuklar ise henüz bağışıklık sistemleri gelimediği için en çok etkilenenler oluyor.

Afgan nüfusunun yarısı ise 15 yaş altı. 15 yaş üstü erkek ölümlerinin ise beşte biri yaralanmadan kaynaklanıyor. Her beş erkekten biri doğrudan savaş kurbanı. NATO askerleirnin kullandığı aşırı şiddet ve sivil savaşçı ayrımı yapmaksızın keyfi bombalamaları 15 yaş üstü erkeklerin ölüm nedenlerinin başında geliyor. Dünyanın gözleri önünde afganistan’da yürütülen kirli savaşa Afganlar her gün canlarını sunmak zorunda kalıyorlar.

Published in: Genel on Haziran 7, 2012 at 8:41 pm  Yorum Yapın