Mehmet Ali Şahin!!!

Bakan Şahin: Dindarları Laikleştirdik!
02/08/2006
Ruşen Çakır‘ın röportajı

* Bakanlar Kurulu’nda Orgeneral Yaşar Büyükanıt konusunda oybirliği var mıydı?
Tabii. Genelkurmay Başkanı olabilecek 13 generalimiz var ve içlerinde en kıdemlisi Org. Büyükanıt. Silahlı Kuvvetlerimizin öteden beri özenle koruduğu teammüllere uygun davranmanın doğru olacağını düşünerek böyle bir tasarrufta bulunduk. Hükümet doğru olanı yapmıştır.

* Orgeneral Büyükanıt aleyhinde yoğun bir kampanya yürütüldü, mesajlar yollandı…
Benim cep telefonuma gelmedi ama Özel Kalem Müdürlüğüme de gelmiş. Böylesine önemli görevlere talip olanların önünü kesme gayreti gösterenler bulunabilir. Genelkurmay Başkanlığı’na gelene kadar birçok önemli görevlerde bulunuyor insanlar. Bu sürede herkesi memnun edememiş de olabilir. Silahlı Kuvvetler’den emekli olanlardan, erken emekli olmanın nedeni olarak Büyükanıt Paşa’yı görenlerden bazılarının böyle bir şey yapması bile mümkündür. Ama biz bunları ciddiye almayız. Önemli olan o kişinin sicil dosyasıdır.

* Bu kampanyalar aylardır sürüyor. Bir nevi psikolojik harp gibi…
İnternet sitelerinde yazılanları okumadım. Son derece maksatlı şeyler olduğunu düşünüyorum. Kamuoyunun, hatta kendisinin de ciddiye aldığını sanmıyorum. Kendisiyle ilgili “falan kökenden geliyor, Türk değildir” deniyor. Saçma şeyler. Yok “dedesi İsrail’de gömülü” imiş. Dedesi Osmanlı döneminde asker olarak orda şehit düşmüşse, mezarı ordaysa, bu eleştirilecek bir şey midir, Allah aşkına! Bunlar görgüsüzlükten de öte şeyler.

İslam devleti olmaz
* Üç buçuk yılda sizden ürken kesimlerin vehimlerini yendiniz mi?
Çok olumlu değişimler var ama yüzde yüz yendiğimiz kanısında değilim.

* Bu noktada laiklik konusunda yapmanız gereken şeyler olduğuna inanıyor musunuz?
Laikliğin gerekliliği ve ona sahip çıkma konusunda, hem hükümet, hem parti olarak kamuoyuna gerekli mesajları veriyoruz. Bazı hafızalarda hâlâ laiklik konusunda tereddütler olabilir. Bir kere laiklik, devletin, herhangi bir dinin kurallarıyla yönetilmemesidir. Zaten İslam dininin muhatabı devlet değil, insandır. İslam insanı olur ama İslam devleti olmaz. Bunlara özellikle parti toplantılarında sürekli söylüyorum. Aslında laiklik herhangi bir dine veya mezhebe inanan birinin en büyük teminatıdır. Yani siz bir dine inanıyorsunuz, bir başkası “siz niye o dine, mezhebe inanıyorsunuz?” diyemez. Ama laiklik olmasa diyebilir.

* Bu sözleri 1980’lerde, 1990 başlarında söylüyor muydunuz?
Siyasi hayatımda bu konularla ilgili bazı tereddütler geçirdiğim doğrudur. Ama bu düşünceye deneme-yanılma yoluyla ulaştım. Benimki “tahkiki laiklik”tir, “taklidi” değil. Tahkik ederek devletin laik karakter taşıması gerektiği sonucuna vardım ve bunu her yerde, en radikal uçların bulunduğu yerde söylerim. İtiraz eden olursa ona derim ki “söylediğin tipte bir toplumda herkes din adına birbirini keser. Yakın bölgemizde bunu görüyoruz. Bırak bunları.” Genel Başkanım başta olmak üzere tüm arkadaşlarımın da bu düşüncede olduğunu görmekten menuniyet duyuyorum. Bu nedenle bazılarının AK Parti iktidarını, cumhuriyeti, onun temel kurumlarını ve ilkelerini zayıflatmak, hatta ortadan kaldırmak ister gibi göstermeye çalışmalarından rahatsız oluyorum. Onların iddia ettiği gibi cumhuriyet ve laiklik sahipsiz kalmamıştır; son derece güçlüdür ve halkımıza daha fazla mal olmuştur. Halk bizi eskiden beri tanıyor ve destekliyor. Bu düşünceleri özgürce, inanarak açıklamamız toplumda birtakım tereddütleri ortadan kaldırıyor. Yani cumhuriyet şimdi daha güçlüdür, ilkeleri teminat altındadır.

* Yani “muhafazakâr kesimlerin laiklikle ilgili tereddütlerini giderdik” mi diyorsunuz?
Evet giderdik ve artık halkımızın cumhuriyetle, başta laiklik olmak üzere onun temel ilkeleriyle hiçbir sorunu yoktur. Pek az bir kesim vardır ki onlar da cumhuriyet için ciddi bir tehdit değillerdir. Onların da bu çizgiye geleceklerine inanıyorum. Büyük Atatürk, arkadaşlarıyla birlikte cumhuriyeti kurarken ve onun temel niteliklerini belirlerken son derece isabetli hareket etmiştir. Bugün geldiğimiz noktada bunu çok açık bir şekilde görüyorum.

Cumhurbaşkanı illa bir vekil olacak değil ki
* Şimdi cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda kriz bekleyenler var. Burda da yine “sıfır kriz” mi olacak?
Artık Türkiye’de demokrasi yerleşti, halkımız da demokrasiyi içselleştirdi. Siyasi kriz bekleyenler avuçlarını yalarlar. Bu parlamento kendi içinde cumhurbaşkanını seçer. Bunu derken “illa bir milletvekili cumhurbaşkanı olacak” anlamında söylemiyorum. Bu Meclis, cumhurbaşkanlığı vasıfları taşıyan birini seçer demek istiyorum. Tekere çomak sokmak isteyenler olur. Halkımızın bize yüklediği sorumlulukların bilincindeyiz. Bu bakımdan, gerginliklere yol açarak bindiğimiz dalı kesecek değiliz.

Arslan, Ağca’nın günümüz versiyonu
* Danıştay saldırısı ardından “sürprizlere hazır olun” dediniz ama pek bir şey çıkmadı…
Çıkmaz olur mu! Bu olaya “yeni bir Kubilay” olarak bakılmıştı. Bense o konuşmada, bunun bireysel bir hareket olmadığını, ekip-çete işi olduğunu kastettim. Eğer Alpaslan Aslan yakalanmasaydı, saldırının ardından başlayan olaylar daha da tırmanacaktı. Onların amacının bu olduğunu düşünerek o cümleyi söyledim. Bunun sadece “ideolojik bir cinayet” değil, hükümeti zayıf düşürmeye yönelik bir eylem olduğunu düşünüyordum, hâlâ aynı görüşteyim. Alpaslan bence Ağca’nın günümüzdeki versiyonudur. Ağca neden hâlâ muammaysa bu çocuğun arkasında kim olduğu da bir muamma.

(Vatan)

Published in: on Nisan 20, 2007 at 6:58 pm  Yorum Yapın  

Abdüllatif Şener!!!

‘Adil Düzenci Hiç Olmadım’
08/05/2006 – 09:04

Balçiçek Pamir’in röportajı

Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, “Hayatımda hiçbir zaman Adil Düzen’ci olmadım, sadece sustum, Refah’ı eleştirmedim” diyor ve ekliyor: “AKP’nin yanlışlarını söylüyorum çünkü burada benim kurduğum bir parti var, müsaade edin de eleştireyim.”.

Refahyol döneminde de kabinedeydiniz. Hakkınızdaki haberleri okuyunca, şunu anladım. O gün bugündür söyleminizde hiçbir değişiklik olmamış.

-Yani bravo. Çok şükür beni anlayan birine rastladım. Kutluyorum sizi. Ne ikram edeyim size?

Düşüncelere açığım

Kutlamayın. Hoşunuza gidecek bir soru sormayacağım. O gün aleyhinizde konuşanlar, sizi “Adil Düzen”ci olarak suçlayan kesimler, ne oldu da bugün sizi alkışlıyor? Yani ne yaptınız da askere, Cumhurbaşkanı’na, laik kesime ve muhalefete kendinizi bu kadar çok sevdirdiniz? Kötünün içinde iyisi misiniz?

-Yani şunu tespit edebilir miyiz. Değişen ben değilim sadece beni gözlemleyenler değişti. Ben öğrencilik yıllarımdan beri hep farklı ve yeni düşüncelere açık olmuşumdur. 5 kez teorik düşüncelerden ötürü mide kanaması geçirdim. Arayış içindeydim.

“Bugün demokratik düşünüyorsunuz ama zamanında Adil Düzen’ciydiniz” diyen çıkmıyor mu peki? Siz Erbakan’ın ekibindeydiniz, onun bakanıydınız.

-Çıkıyor tabii. Onu da şöyle anlatayım. Ben eskiden de hiç Adil Düzen’den bahsetmezdim. Hatta üniversitedeyim, milletvekilliğine hazırlanıyorum. O zaman bir araştırma kurulunun organizasyonunda Adil Düzen hakkında konuşma yapmam istenmişti. O konuşmada Adil Düzen eleştirisi yaptım.

Neyini eleştirdiniz?
-Bunun bir toplum mühendisliği olduğunu anlattım. Bu da doğru değil Türkiye için. Hayatımda hiçbir zaman “Adil Düzen”ci olmadım, Adil Düzen nutukları atmadım. Hayatımı o kurallara göre belirlemedim. Kimseyi ona yönlendirmedim.

İyi de Adil Düzen’i savunan bir partinin en önemli adamlarından biriydiniz. Madem bu kadar karşıydınız o zaman, bugün AKP’yi eleştirdiğiniz gibi niye onları da eleştirmediniz?
-Adil Düzen partinin programında vardı. Ben sustum sadece. O konuyu görmemezlikten geldim. Susmanın zor tarafı var ama yapacağım başka bir şey yoktu. O partiyi ben kurmamıştım.

Hep farklılıkları sevdim diyorsunuz. AKP’de de farklı çıkışlarınızla, parti eleştirilerinizle ön plana çıkıyorsunuz. Bağlı olduğunuz topluluktan bu kadar farklı olmak zor değil mi? Yalnızlık getirmez mi?
-Getirir tabii. Zor olmasına zor. Zorluğunu şöyle yaşıyorum. Herkesin az çalışarak elde ettiğini ben çok çalışarak elde ettim. Hayatta hiçbir zaman kendime zaman ayıramadım. Hayatımı istediğim gibi düzenlediğimi, yaşayabildiğimi söyleyemem. İnsanların çok az enerji vererek elde ettiklerini ben hayatımı vererek elde edebildim.

Neden? Farklı sesler susturulmaya mmı çalışılır?
-Tabii. Destek görmezsiniz. Yeri gelir bazen birinin küçük bir iteklemeye ihtiyaç duyarsınız, ama o hiçbir zaman gelmez. İlkesel olarak yalpa yaparak kolayı seçmedim.

Bir misafir gibiydim

Demin “Adil Düzen’i eleştirmedim, sustum” dediniz. Bugün partinizi zora sokacak açıklamalar yapıyorsunuz. Neden susmuyorsunuz?
-Doğru, onu da iyi görmüşsünüz. Siyasete girmeyi hiç planlamadığım bir safhada, benim kurmadığım, düşüncelerini benim oluşturmadığım, programını benim yazmadığım bir partideydim. Programı zaten çok önceden belirlenmişti. Bir misafir gibi girmiştim.

Sonra bir parçası oldunuz ama… Hatta ev sahibi bile diyebilirim.
– Evet doğru. Orada kamuoyu önünde partiyi eleştirmek hakkım değildi. Ama burada benim kurduğum bir parti var. Benim kurduğum bir partide müsaade edin de eleştirmek hakkım olsun. Bu parti şöyle olmalı, bunlar yapılmalı, bunlar yanlış, deme hakkım olsun. Hakkımın var olduğuna inanıyorum.

Kürtleri kucaklayıcı arayış vardı, milliyetçiliğe gelindi

Ortalıkta sürekli türban tartışmaları var. Sizce tartışılıyor olması çözüm sürecinde bir adım mı yoksa tam tersi mi?
-Prensip olarak, konuşmanın yasaklandığı alan olmamalı. Her konu tartışılabilmeli. Ama bir sınır koyuyorum. İşin maslahat tarafı, geldiği nokta itibariyle ben Türkiye’de en temel sorunun insanların ve kurumların birbirine güvensizlik duyması olduğunu düşünüyorum. Soğuk savaş dönemi alışkanlığı. Siyaset tarzından kaynaklanıyor.

Siz her fırsatta “Toplumdaki farklılıklara saygı duyarak yaşamaya çalışıyorum” diyorsunuz. Sınırınız nereye kadar?
-Benim gibi düşünmeyenin hakkını ve taleplerini daha fazla sahiplenmiyorsam burada da eksiklik var demektir. Sınırım güvenlik sorunu çıkıncaya kadar. Terör örgütünü bir farklılık olarak algılamak ve bunlara yaşam alanı olarak kabul etmek mümkün değildir.

O yüzden mi değişti AKP’nin ve dolayısıyla Başbakan’ın Kürt söylemi? Kucaklayıcı bir arayış vardı ve daha milliyetçi bir söyleme gelindi. Evet bu niye böyle? Veya işin doğrusu ne? Demin söylediğim güven sorunu burada yine karşımıza çıkıyor. Birlikte çözülecek bir sorun açık yürekli bir işbirliğini ortaya çıkarmadığı takdirde ne oluyor? Bir kişi ve kurumun çözüm arama çabası istismar zeminin gidip risk oluşturuyor ve ortaya ister istemez korunma refleksleri ortaya çıkabiliyor.
Parti içi kıskançlıklar beni yormaz

Askeri kesim sizi seviyor. Cumhurbaşkanı seviyor. AKP’de kıskançlık oklarına hedef olmuyor musunuz? Ara sıra “Sadece beni değil, partimi de sevin” diyesiniz gelmiyor mu?
-Diyebilirim tabii. Ne zor soruyorsunuz (bir süre duruyor). Zaten onun için söylerim, “Siyasette artılar o kadar önemli değil, eksilere bakın” diye. Önemli olan sizi onaylayan yüzde 80 değil, onaylamayan yüzde 20’dir. Eksilerin görüşü daha belirleyicidir. Olumlu algılamalar kalıcı değildir. Bazen bu olumlu algılamalar sizin de söylediğiniz gibi bir iç rekabet yaratabilir. Önemlidir gerçekten. Ben şu ana kadar siyasette bir şeylere ulaşma mücadelesi vermiş bir insan değilim. Makamlar için de mücadele vermedim.

Bu kıskançlıktan keyif alıyor olabilir misiniz?
-Hiç düşünmedim (duruyor). Zevkli tarafı vardır mutlaka. Şimdiye kadar üstünde düşünmediğim, ve siz söyleyene kadar dillendirmediğim farklı bir zevk alıyor olabilirim (gülüyor).

MGK’da verilen yolsuzluk dosyası

Herkes Milli Güvenlik Kurulu’nda askerler tarafından herkesin önünde size emanet edilen yolsuzluk dosyasını konuşuyor. Nedir o dosyanın içeriği?
-MGK’da yaşananların çok açık ve net dışarı taşınmaması gerektiğini düşünüyorum.

Niye gizli bir şey mi bu? Paşalar hükümetin diğer üyelerine değil de size güvenip bir dosya emanet etmiş. Hem de herkesin önünde.
-Yapılan açıklamalar dışındakiler bizde kalsın.

Yolsuzluk dosyasının üzerine gidiyor musunuz peki?
-……..

Bu suskunluk, “Soruyu geç” anlamına mı geliyor? Sükut ikrardan gelirmiş biliyorsunuz.
– (Gülüyor)

Tamam başka soruya geçiyorum. 28 Şubat’ı yaşayan biri olarak o dönemle bu dönemi karşılaştırabilir misiniz?
– (Uzun bir sessizlik)

Bu soruyu da mı sevmediniz?
-Ortam ve dönem çok farklı. Şu anda bazı konular polemiklere yol açacak şekilde gündeme giriyor, size bu soruyu sorduğunuz için hak veriyorum aslında. Ama bugünün polemiklerinde doz ve içerik o dönemki gibi değil. Ayrıca Türkiye bugün farklı bir konjonktürde. Siyaset ve konumlar da farklı. Ben şu anda Türkiye fotoğrafının siyasetin ve halkın doğal akışı dışında çekilecek bir fotoğraf olduğunu sanmıyorum.

ARINÇ’LA KONUŞTUM
Öyle diyorsunuz ama hep suni gündemlerin sonuçlarını ağır yaşamadık mı? Bugün de aynıları oluyor.
-Doğru. O yüzden ben tartışmalı konulara girmem.

Siz tartışma yaratmazsınız diyelim. Meclis Başkanı çıktı laiklik tanımı yaptı. Siz çıkıp bir cümleyle tam tersini söylüyorsunuz. Ortalık karışıyor. Gerçi sizden bu çıkışı bekleyenler de vardı.
-Benden beklentisi olanları hayal kırıklığına uğratmadık herhalde.

Bu çıkışlardan sonra sıkıntı yaşıyor musunuz?
-Şu ana kadar bir sıkıntı içinde olduğum düşünmüyorum. Hani basına intikal eden, benim görevden alınmamla ilgili konularda sıkıntı yaşamıyorum yani.

Neden? Erdoğan Sezer’e sizi değiştirmek istediğini söylemiş. Bunu öğrenince insan sıkıntı duymaz mı?
-Duymaz. Sıkıntı duymak için yanlış bir şey yapmak lazım. O zaman da zaten kendinizle ilgili kararınızı verirsiniz.

Bülent Arınç sizi arayıp “Ne yapıyorsun” dedi mi?
-Aradı. Konuştuk. Nezaket sınırları içinde bir sohbet yaptık. Bir araya gelmek için sözleştik. Zaten 3 dakikalık bir telefon konuşmasıydı. Ben de “Bir araya gelirsek faydalı olur” dedim (gülüyor). Öylece kaldı. Bu, birbirine kızmayı gerektirecek bir durum değil.

Eşimi başı açık diye seçmiştim

Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener: “Ben eşimin başını örtmesini hiç istemedim.”.

“Eşim, nişanlıyken örtülü değildi. Bir gün baktım, kendi isteğiyle kapanmış. O ana kadar başı örtülü biriyle evlenmeyi hiç düşünmemiştim.”
“Kayınvalidem de sonra örttü. Eşim başını açsa karışmam. Kızım da bazen açar, bazen örter. Harem-selamlıktan hoşlanmam.”

Eşimi başı açık diye seçtim ama kendisi kapandı

Eşinizin başı kapalı mı?
-Evet.

Sizinle evlenmeden önce açıkmış.
-Doğru. Nişanlıyken örtülü değildi. Kayınvalidem de başörtülü değildi. Kayınpeder de çok dindar bir insan falan değildi. İçki içerdi. Tabii şimdi içiyor mu bilemem. Nişanlılık dönemimizde eşim bana “Kıyafetim nasıl olacak” diye sordu. Ben de o zaman doğal olarak “Ben modayı pek takip edemem kadın kıyafetlerini de hiç bilmem” dedim. Aklıma hiç başörtüsü gelmedi. Meğer bizim hanım başını örtmek istiyormuş.

Neden?
-“Evliliği dindar bir insan olmak için istemişimdir” dedi. O zaman beni çok kırdı. Açıkça bana “Seninle dindar olduğundan evleniyorum, sen sen olduğun için değil” demeye getirdi. Evliliği dindar bir atmosfere girmek için istiyormuş. Büyükannesi dindar olduğu için onun dini telkinlerinden cami atmosferinden etkilenmiş.

Siz ne yaptınız?
-Gerçekten şaşırdım. “Benim başörtüsü ile ilgili bir isteğim yok” dedim. Hatta “Senin karar vereceğin iş ama ben başını örtmeni istemiyorum” dedim. O ana kadar hiç düşünmemiştim başı örtülü biriyle evlenmeyi. Öyle olsa başı örtülülere bakardım açıklara değil. Tercihimi başı açık birinden yana yapmıştım. “Beni dindar olarak bildiği için bana sevimli gelsin” diye söyledi herhalde diye düşündüm, fazla üzerinde durmadım geçtim. Sonra bir gün Tokat’a gittim. Bir de baktım ki eşim başını örtmüş. Sonra nişan ve düğün töreninde tekrar açtı ve sonra tekrar kapadı.

Törenlerde neden açtı?
-Belki ortamdan etkilendi. Gelinlik giydi, kıyafetinden ötürü. Tesettür giymedi çünkü. Şimdi kayınvalide de kapalı.

Bugün eşiniz başını açsa?
-Karışmam.

Üniversiteye hazırlanan bir kızınız var. Başı kapalı mı?
-Bazen örtüyor, bazen açıyor. Benim onda da bir zorum olmaz.

Sizin Cumhurbaşkanlığı için bir cümleniz vardı. “Ben o konumları zora düşürecek hiçbir görüntü vermem.” Bugün Cumhurbaşkanı olsanız ne yaparsınız? Eşinizin de başı örtülü.
-Cumhurbaşkanı değilim (gülüyor).

Harem selamlıktan hoşlanmıyorum

Okan Bayülgen televizyon programında konuklarına soruları sorarken cümleleri yarım bırakıyor. Ben de bir iki soruyu öyle sormak istiyorum. Cümlelerimi siz tamamlar mısınız? Başbakanlıkta gözüm yok çünkü…
-Niçin olmasın (Gülüyor)?

Herkes tarafından sevilmek güzel ama…
-Bazen sevgi Fareler ve İnsanlar kitabına benzer. Bazen sevgi öldürür.

Hayatımda hiç içki içmedim çünkü…
-Çünkü kutsal “Kitap içme” diyor.

Galataport’ta ısrar ettim ama vicdanım rahat çünkü…
-Çünkü doğru olanı yaptığıma inanıyorum.

Harem selamlık uygulamasından hoşlanmıyorum çünkü…
-Hoşlanmıyorum çünkü insanların cinsiyet itibariyle de olsa, değil kendilerini birbirlerine kapatmaları, dünyaya açılmaları gerektiğine inanıyorum.

AK Partililer ara sıra bana kızıyor çünkü…
-Hiç kızmıyorlar.

Bıyıklarımı hiç kesmeyi düşünmedim çünkü…
-Milletvekili olmadan önce bıyıksızdım çünkü çok genç yaştaydım. Anadolu’nun ortasında bir kentte aday olurken beni çocuk gibi algılamasınlar diye bıraktım. Sonra seçmen beni böyle tanıdı, kesemiyorum.

Elimde sihirli değnek olsa…
-Bütün gönüllere sevgi ekerdim.

(sabah)

Published in: on Nisan 20, 2007 at 6:49 pm  Comments (1)